Adnan Cemgil (1909-2001)

22 Şub

Adnan Cemgil (1909-2001)

Adnan Cemgil (1909-2001)

Türk modernleşmesi üzerine çalışmalar yürütmüş Adnan Cemil Bey (Adnan Cemgil) 1909 yılında İstanbulun Fatih ilçesinde doğmuştur. Annesi ev işleriyle meşgul olurken babası Cemil Bey Ticaret-i Bahriye Mahkemesinde zabıt katibi olarak görev yapmıştır. Adnan Cemil Bey’in büyükbabası ise Osmanlı Döneminde dış ülkelerle ticaret yapan hayriye tüccarı Çankırılı Hacı Ali Efendidir. Onun köşkünde doğan Adnan Cemil Bey Birinci Dünya Savaşı sonrası büyükbabasının ölmesi ve ekonomik durumlarının kötüye gitmesi sebebiyle ailesiyle birlikte Kızıltoprak’a taşınarak çocukluğunu burada geçirmiştir.

Osmanlı Devleti’nde siyasi ve toplumsal dönüşümlerin hızlı yaşandığı bir süreçte; Meşrutiyet yıllarında doğan Adnan Cemil Bey, Osmanlı Dönemi’nin değişimine ve çöküşüne tanıklık ederken İstanbulun işgalini yaşamış, Kurtuluş Savaşı’nı görmüş ve aynı zamanda yeni Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasına şahitlik etmiştir. Henüz 10 yaşındayken, milli kahraman ilan edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin işgale karşı milli bir gösteriye dönüşen cenazesine katılması, kahrolsun venizelos, Kahrolsun Rumlar, Yaşasın Türkler! diye bağırdığı için  İngiliz askerlerinden şiddet görmesi, dayısı ve teyzesinin eşinin Müdafa-i Milliye gibi milli direniş için kurulan derneklerde görev alan kişiliklerle çocukluğunu geçirmesi onun vatan ve millet sevgisiyle yetişmesinde önemli roller oynamıştır.

Babası Cemil Bey’i 1920 yılında erken yaşta kaybetmesiyle Adnan Cemgil” olarak çağrılmaya başlanmıştır. Okul hayatını Kadıköy Mekteb-i Sultanisinde tamamlamış ancak İstanbulun işgaliyle okulu kapandığı için bir süre Yahudi mektebinde eğitimine devam etmiş ve sonra Kadıköy Rüştiyesini bitirip lise eğitimini bugünkü Kabataş Lisesinde tamamlamıştır. Özellikle işgal İstanbulunda geçirdiği çocukluk onun üzerinde derin izler bırakmış, onun vatan ve millet sevgisi henüz bu yaşlarda filizlenmeye başlamıştır. Bu anlamda Adnan Cemgil henüz lise yıllarında Yükseliş Yolu Derneğini kurmuş, üniversite yıllarında ise Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) içerisinde yer alarak arkadaşlarıyla Birlik dergisini yayımlamıştır.  Milli Türk Talebe Birliği’nin Bulgaristan’ın Razgrad şehrindeki Türk mezarlıklarının tahrip edilmesi sebebiyle başlatılan gösterilerde yer aldığı için gözaltına alınmıştır. Ancak MTTB içerisinde meydana gelen milliyetçilik ve turancılık üzerine başlayan ayrışma sırasında turancı grupların dergiye ve MTBBye hakim olmasıyla bu toplulukla bağını koparmıştır.

Adnan Cemgil lise yıllarında felsefeye olan ilgisi nedeniyle Darülfünunda felsefe eğitimine başlamıştır. Nazi Almanyası Döneminde Hitlerden kaçan bilim adamlarının bu süreçte Darülfünun da görev almasıyla onlardan ders alan Cemgil, faşizmin bilim adamları üzerindeki etkisine bu süreçte şahit olmuş ve hayatı boyunca ırkçılık ve faşizmin insanlık üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmeye çalışmıştır. Cemgil üniversite mezuniyeti sonrası askerliğini yaptıktan sonra kısa bir süreliğine önce Devlet Demir Yollarında tercümanlık yaparken, ardından Ankara Erkek Meslek Öğretim Okulunda Felsefe öğretmeni olarak görev yapmıştır. Bu sırada üniversite yıllarından arkadaşı olan Nazife Hanım ile evlenmiştir.

Köklü bir aileden gelen Nazife Hanım’ın annesi Çemişgezekte yaşayan Akkoyunluların uç beylerinden bir ailenin kızı olurken, babası ağır ceza reisi olan ve Muğla IV. Kuvay-ı Milliye Başkanı olan Cemal Beydir. Nazife Hanım da Adnan Cemgil gibi vatan sevgisiyle büyümüş, vatan için hayatlarını tehlikeye atan insanların çevresinde yetişmiş bir kişiliktir. İyi bir eğitim alan Nazife Hanım İzmir Fransız Okulundan sonra İzmir Kız Lisesi ve sonrasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdikten sonra Kız Meslek Yüksek Öğretmen Okulunda öğretmenlik görevini yürütmüştür. 1941 yılında Ankarada evlenen çiftin 1942 yılında Dumrul ve 1944 yılında Sinan adında iki çoçuğu dünyaya gelmiştir.

İkinci Dünya Savaşının devam ettiği yıllarda çıkarılan Yurt ve Dünya dergisiyle hayatında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Cemgil Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden olan Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Niyazi ve Mediha Berkes ile birlikte adını siyasette ve bilim alanında duyuracak olan Yurt ve Dünya dergisini yayınlamaya başlamasıyla dergi Ankara solunun” en önemli topluluğu haline gelmiştir. Yurt ve Dünya dergisi sanat, edebiyat, politika, sosyoloji gibi birçok bilimsel alanda içeriğin yayınlandığı sol eğilimli bir dergidir. Derginin ilk çıktığı yıllarda tüm dünyada faşizm hareketleri yükselirken faşizmin en büyük simgesinden olan Naziler, İkinci Dünya Savaşını önde götürürken, Türkiye bu durum karşısında yürüttüğü denge siyaseti nedeniyle Almanlara karşı yakın ilişkiler yürütmüştür. Türkiye’nin Almanya’ya karşı yakın ilişkiler yürüttüğü bu süreçte faşizme karşı demokrasiyi savunan, halkçılık ve inkılapçılığı öne çıkaran kapitalizm karşıtı bir yayın politikası sürdüren dergi kısa süre içerisinde tepkileri üzerine toplamayı başarmıştı. Özellikle ırkçılığa karşı yazılan yazıların en şiddetlileri Adnan Cemgilin kaleminden çıkmıştır. Cemgil yazılarının büyük bir bölümünde ırkçı düşüncelerin toplum içinde yayılmasını engellemek amacıyla  ırkçılığı savunanlara bilimsel değerlendirmelerle cevap vermiştir. Çünkü Cemgil, faşizm ve irticayı “tarihin çarklarını geriye doğru döndürmek” olarak nitelendirmiş, ilerleyen ülkelerin önünde yer alan en önemli iki engelin faşizm ve irtica olduğuna dikkat çekmiştir.

Yurt ve Dünyada dergisinin önemli bir figürü olan Cemgil arkadaşları tarafından “derginin yükünü taşıyan kişi” olarak tasvir edilirken, uzun yıllar derginin fikir ve düşünüş yönünü belirlemiştir. Dergi kimi zaman Marksist, bazen sosyalist bazen de komünistlikle itham edilirken derginin siyasi çizgisi yayınlandığı dönemde tartışıla gelen önemli konulardan biri olmuştur. Cemgil ise bu ithamlara karşı “hepimizin eğilimi var, sol idik ancak Marksist bir dergi değildik” diyerek dergide yapılan tahlil ve yaklaşımların Marksist olmasına rağmen asla komünist olmadıklarını altını çizmiştir. Barışı ve demokrasiyi savunduklarını ve komünist olmadıklarını dile getiren Cemgil’in bu ifadeleri Hitler Almanyasına sempati duyulan ve ırkçılığın rövaşta olduğu bir süreçte yayın hayatına başlayan derginin Türkçü-Turancı çevreler tarafından komünistlikle suçlanmasına engel olamamıştır.

Aslında Adnan Cemgilin fikirleri incelendiğinde milliyetçilik karşıtı bir görüşe sahip değil, aksine milliyetçiliği gerçek manada açıklığa kavuşturmaya ve tanımlamaya çalışan Türk aydınlarından biri olduğu görülmektedir. Bununla birlikte özellikle Cemgilin Yurt ve Dünya dergisindeki yazılarında Türk milletinin iyi hayat şartlarında yaşamasını sağlamak için mücadele ederek medeniyetler arasında layık olduğu yeri alması için çaba sarf ettiği göze çarpmaktadır. Onun milliyetçilik, batıcılık, demokrasi ve inkilapçılık hakkındaki fikirleri Atatürk’ün fikirleriyle aynı düzlemde yer alırken, onun Atatürk ilkelerine olan bağlılığı ve cumhuriyetin kurucu değerlerine olan saygısı dikkat çekmektedir. Bu anlamda Cemgil inkilapçılığı gelişmiş ve çağdaş bir toplum yaratılması olarak tasvir ederken ileri medeniyet için ileri bir tekniğe yani bilime ihtiyaç olduğunu vurgulamış, aynı zamanda ırkçılığın dünyayla entegre halinde olmanın önünden büyük bir engel olduğunu düşünmüştür. Bu düzlemde Cemgil, milliyetçiliğin Atatürk ilkelerinden olan inkılapçılıktan” ayrı olmadığını, o dönemde ortaya çıkan milliyetçiliğin ise cumhuriyet rejiminin içine girdiği ilerleme ve batılılaşma yolundan döndürülmeye çalışıldığına işaret etmiştir. Çünkü Cemgil milliyetçiliğin insanların yaşam tarzları, şekilleri ve renklerinden ibaret olmadığına değinirken bu farkların bir sosyal ayrılığa meydan vereceği, mesala sarışınları, esmerleri, güzelleri ve çirkinleri ayrı bir zümre oluşturarak milliyetçiliğin en önemli özelliklerinden biri olan birliğe” zarar vereceğinin altını çizmektedir. Bu noktada milliyetçiliğin önemli figürlerinden biri olan Ziya Gökalp hakkında övgü ile bahseden sözleri ve kendini onun fikirlerine uyan ve ona ihanet etmemiş bir kişi olarak tanımlaması ise Cemgil’in milliyetçilik anlayışını özetler niteliktedir.

Fakat Cemgil ve arkadaşlarının ırkçılık ve faşizm üzerine yazıları kısa süre içerisinde büyük tepkiler toplamıştır. Bunun üzerine Hasan Ali Yücel; dergiyi yayınlamaktan vazgeçin, yoksa bunlar (ırkçı-turancılar) benim kafamı yiyecekler diyerek” derginin kapatılmasını tavsiye etmiş ve Yurt ve Dünya dergisi böylece kapatılmıştır. Adnan Cemgil Yurt ve Dünya dergisi kapatıldıktan sonra Behice Boran ile birlikte 1945 yılında Ant dergisini yayınlamaya başlamıştır. Bunun yanı sıra Boran ve Cemgil Tan gazetesinde birlikte yazılar yazmaya başlamışlardır. Onların Tan gazetesindeki yazıları Adnan Menderes tarafından bir hürriyet ve demokrasi savaşı” olarak tanımlanmış ve muhalefet saflarında yer alan Menderes’in bu ifadeleri Cemgil’in bir muhalif olarak dikkatleri üzerine çekmesine olmuştur. Bu noktada Cemgil ve arkadaşları (Cemgilin de yakın çevresinde olan Behice Boran, Sabahattin Ali, Zekeriya ve Sabiha Sertel) Türkiyede çok partili hayata geçişin etkisiyle muhalif bir dergi olan Görüşler dergisi etrafında toplanmışlardır. Bu isimlerin yanında Cumhuriyet Halk Partisi ile görüş ayrılığı yaşayan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Tevfik Rüştü Aras gibi siyasilerin yanında Halide Edip Adıvar, Aziz Nesin ve Sabahattin Ali gibi isimlerin de yer aldığı Görüşler dergisi, diktatörlüğe ve faşizme karşı olup demokrasiden yana olan herkesten yazı almayı kararlaştırmış, bu düzlemde dergi demokrasi davasında birleşenlerin ortak platformu olarak görülmüştür. Cemgilin ise tek bir sayı yayınlanabilen bu dergideki ilk yazısı ise yine faşizm üzerine olmuş ve bu yazısında Peyami Safayı düşünceleri ve kitabı hakkında sert bir dille eleştirmiştir. Ancak derginin kadrosu ve yazıları daha ilk günden dikkat çekerken derginin komünizm propagandası yaptığına işaret edilmesi Tan Matbaası’na yapılan saldırılardan Görüşler dergisin de hedef haline gelmesine neden olmuş ve  dergi kapatılmak zorunda kalmıştır.

Adnan Cemgil Tan Matbaası Olayları sonrası Görüşler dergisinin dağıtılmasıyla öğretmenlik görevinden alınmış ancak sonraki süreçte arkadaşlarıyla birlikte açtığı davayı kazanmış ve öğretmenlik mesleğine dönmüştür. Ancak yazmaktan geri durmayan Cemgil 24 Saat adlı gazetede çalışmaya karar vermesiyle birlikte öğretmenlikten istifa etmiştir. Bu gazete aslında Demokrat Partinin bir gazetesi olarak çalışmayı amaçlasa da Cemgil bu durum için “DP özgürlük mücadelesi veriyor. Ona destek olalım, gazeteye yazalım, ama hiç kimseye angaje olmayız” ifadeleriyle gazetenin amacını belli etmiştir. Gazetenin imtiyaz sahibi Mediha Berkes iken yazı işlerini fiilen idare eden ise Adnan Cemgil olmuştur. Ancak bu gazete Adnan Cemgil’in faaliyet gösterdiği diğer yayınlar gibi kısa süreli olmuş ve yalnızca 13 sayı çıkabilmiştir. 1948 yılına gelindiğinde ise Cemgil DTCFdeki görevlerinden alınan Pertev Naili Boratav, Niyazi-Mediha Berkes ve Behice Boran gibi işsiz kalmış, bu gruba gazeteleri kapatılan Zekeriya ve Sabiha Sertel de eklenmiştir. Ancak Cemgil diğer arkadaşları gibi yurt dışına çıkmayı düşünmemiştir. Bunun yerine Behice Boran gibi Türkiyede kalarak geçimini sağlamak amacıyla çeviri yapmaya başlarken bir yandan da gündelik işlerde çalışmış, hatta bakkal dükkanı bile açmıştır.

14 Mayıs 1950 seçimleri Türkiyede büyük değişimlerin yaşanmasına neden olurken geçmişte Cemgil ve arkadaşlarının desteklediği Demokrat Partinin iktidara gelmesi düşünülenin aksine Türkiyede sol” çevrelerin geçmişe nazaran daha da baskı altında kalmasına neden olmuştur. Bunun ilk sinyalleri ise henüz iktidarının ilk yılında DPnin Koreye Türkiyenin asker gönderme kararına karşı gösterilen Cemgil ve arkadaşları tarafından kurulan Türk Barışseverler Derneği aracılığıyla verilmiştir. Behice Boran başkanlığında kurulan bu cemiyette Adnan Cemgil derneğin Genel Sekreteri olarak görevlendirilirken bir dilekçe hazırlanarak; Koreye 4500 kişilik bir askeri kuvvetin gönderilme kararına itiraz edilerek bu kararın Türk ve BM Anayasası’na aykırı olduğu için kararın iptali istenmiştir. 24 bin adet bildiri basılarak bu karar protesto edilirken derneğin kurucuları asker gönderme kararının Türk milletinin menfaatine değil de Amerikan Hükümeti yararına olacağı için karara karşı çıkılmış, Türk milletinin dünya barışına olan bağlılığına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Ancak dağıtılan bildiri sebebiyle derneğin üyeleri milli menfaatlere aykırı beyannameler yaymaktan” suçlanıp tutuklanmıştır. Tutuklanma sonrası Boran ve Cemgilin polis tarafından evleri aranarak “ komünistliğe ait evrak ve vesaik” bulunduğu iddia edilmiştir. Bu sebeple Cemgil bu süreçte 6 ay Ankara ve 7 ay da Nevşehir cezaevinde yatmıştır. Bu durum eşi Nazife Hanımı da etkilemiş ve Adnan Cemgilin uğradığı politik baskılar Ankarada öğretmenlik yapan Nazife Hanıma yönelerek onun Yozgat Lisesine sürülmesine neden olmuştur. Ancak bu ayrılık uzun sürmemiş ve 6-7 Eylül Olaylarından sonra Nazife Hanım öğretmenlikten istifa ederek İstanbula gelmiştir. Bu süreçte Adnan Cemgil Evren Yayınlarını kurup ve ansiklopedi yayınlamaya başlarken Nazife Hanım ise Sarıyer Ortaokulu ve Ermeni Lisesinde görev yapmaya başlamıştır.

Cemgilin siyasete atılması ise 1961 Anayasasının doğurduğu özgürlükçü ortam nedeniyle kurulan Türkiye İşçi Partisi ile olmuştur. Eşi ile birlikte 1962 yılında partiye dahil olan Cemgil, partinin Yürütme Kurulu ve Genel Yönetim Kurulunda görev yaparak Atatürk’ün altı ilkesine sol bir yorum katan TİPin Bursa adayı olmuş, ancak seçilememiştir. Her ne kadar kamuoyunda 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü ortam oluşsa da TİP çoğu zaman sert propaganda ve saldırılara maruz kalmıştır. Bunun en büyük nedenlerinden birisi ise TİPe yöneltilen komünizm savunucusu ve komünist Rusyadan yönetildiği” iddiaları olmuştur. Komünizm ve Rusyaya karşı bu dönemdeki olumsuz imge ise Türkiyenin NATOnun önemli bir ittifakı olmasıyla hız kazanmıştır. TİPin ise Batı bloğu ve NATO ittifakı eksenli politikayı eleştirmesi sebebiyle siyasette bir izolasyona uğrarken eleştiri oklarının hedefi olmuştur. Adnan Cemgil 1968 yılı Senato seçimlerinde ise Bursaya göre sola daha yakın olan Zonguldaktan seçimlere girmiş, ancak yine kazanamamış tekrardan Genel ve Merkez Yönetim Kurullarında görev yapmıştır.

Fakat 1969 yılı genel seçimlerinde de siyasi olarak bir varlık gösteremeyen TİP, 12 Mart Askeri Muhtarısıyla kapatılınca Cemgil yargılanmadan partiden ayrılmış ve siyasi hayatını sonlandırmıştır. Adnan Cemgilin siyasetten uzaklaşmasının bir diğer önemli sebebi ise oğlu Sinan Cemgilin öldürülmesi olmuştur. Babası gibi siyasetin içinde yer almak isteyen Sinan Cemgil Orta Doğu Teknik Üniversitesinde eğitimini sürdürürken bazı fikir klüplerine üye gençlerle birlikte farklı örgütler içerisinde bulunmuştur. 68 kuşağının Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan gibi sembol isimlerinden olan Sinan Cemgil banka soyma, ABDli askerlerin kaçırılması, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adı altında giriştiği illegal faaliyetler gibi olaylar nedeniyle emniyet güçleri tarafından hakkında yakalama kararı çıkartılmıştır. Bu sebeple Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesinde saklandığı sırada emniyet güçleri ile girdiği çatışma sonucu öldürülmüştür. Oğlunu kaybeden ve büyük bir acı yaşayan Adnan Cemgil bu olayın da etkisiyle politik hayatını sonlandırmıştır. Bu anlamda Adnan Cemgil politik hayatından çok Türk modernleşmesine verdiği katkılarla tanınmıştır. Cemgil Batı’da bilgi ve birikimin Batı’yı günümüzdeki duruma getirdiğini, Batı medeniyetlerinin Ortaçağ karanlığını devirip kendilerine yeni bir medeniyet yolu açan hamlelerinin Türk milletinin de ileriliği için de kabul edilmesi gerektiğini düşünmüştür.  Bu anlamda Batı hayranlığından ziyade Batı’da iyi olanın alınması gerektiğine değinen Cemgilin batıcılık hakkındaki görüşleri Atatürk ile aynı paralelde olurken Atatürk’ün memleketler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve bir milletin gelişmiş için de bu tek uygarlığa katılması gerekir” sözleriyle aynı anlama gelen Türk milletinin ileri bir medeniyet seviyesine yükselmesi için gerekli adımlar atıldı. Bu medeniyet Garp medeniyetinden başka bir şey değildi” sözü onun cumhuriyetin kurucu değerlerine karşı bakışını ortaya koymaktadır.

Cemgile göre cumhuriyet inkılabının getirdiği en köklü fikirlerden birinin Batının kaynaklarına giderek yeni düşünüşün pınarlarından alınan özle yeni Türk bilgi ve sanatını kurmaktır. Cemgil Batı’ya olumsuz bakanları ve bu konuda yazılanları da tenkit etmiştir. Tenkitin önemine dikkat çeken Cemgil, Batı’nın medeni uygarlık seviyesine yükselmesinde tenkitin önemli bir yer tuttuğunu ve bu nedenle de inkılabın yarısının tenkitten oluştuğunu işaret etmiştir. Bu anlamda sosyolojiden tarihe, siyasetten ekonomiye kadar her alanda yayınlanan mecmua ve kitapların tenkidi konusunda yaptığı değerlendirmeler ise onun çeşitli müspet bilimler hakkında sahip olduğu bilgi ve birikime işaret etmiştir. Bu yüzden Cemgil yazılarında Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali, Rönesans ve Reform gibi tarihi aşamaları ayrıntılı bir şekilde çözümleyip tenkit ederken aynı zamanda Atatürk ilkelerinden olan İnkılapçılığın önemine dikkat çekmiştir.

Atatürk’ün inkilapçılık anlayışına uygun olarak Türkiyede çağdaş kültürün temellerine inmek amacıyla kültür reformlarını hızlandırmak ve Cumhuriyet modernleşmesine katkı sağlamak amacıyla Hasan Ali Yücelin bakanlığı zamanında yapılan hamlelere diğer aydınlar gibi Adnan Cemgil de büyük katkılarda bulunmuştur. Özellikle Platonun Epinomis ve Menon, Diderottun Görenlerin Yararına Körler Hakkında Mektup, Konuşmalar, Kaderci Jacques ve Efendisi ve Rameaunun Yeğeni gibi 40a yakın eseri çevirerek Türk kültür hayatına sunmuştur. Yücelin Birinci Neşriyat Kongresinde bu konuya dair batı kültürünün bir parçası olmak için medeni dünyanın klasiklerinin Türkçeye kazandırılmasının önemine dair yaptığı konuşmalar etkisinde Tercüme Bürosu kurularak hümanist kültürü içeren dünya klasiklerinin listeleri hazırlanmıştır. Adnan Cemgil de yürüttüğü öğretmenlik mesleği dışında vaktinin çoğunu bu çevirilere harcamıştır. Onun yaptığı çevirilerin hepsi Fransızcadır. Cemgilin edebiyat, tarih, felsefe ve sosyoloji gibi farklı alanlardaki çevirileri onun çok yönlü bir aydın olduğunu gösteriyordu. Çünkü Çeviri sadece bir dökümanı ait olduğu dilden başka bir dile dönüştürülmesi değil, aynı zamanda çevirdiği eserleri önce hangi, çerçevede oluştuğunun yanı sıra mesajı kavrayarak onu başka bir sistemin koduyla doğru olarak ifade etmektir. Bu noktada Cemgilin farklı alanlardaki bu çevirileri bir aydın olma özelliklerini kendisinde barındırdığını göstermektedir.

Adnan Cemgil çevirdiği eserlerin yanında iki adet de derleme kitabı yayınlamıştır. Bunlardan ilki İlim Karşısında Irk Meseleleri adlı eserdir ve bu eserde Cemgil; Nazi Almanyası ve Türkiyedeki Turancı çevrelerin “üstün ırk” söylemlerini gündeme getirmesine karşı hiç bir ırkın bir diğerinden üstün olmadığını betimleyen bilimsel değerlendirmelere yer vermiştir.  Bu derlemede Muzaffer Şenyürek, Muzaffer Şerif Başoğlunun eserlerinde ırk üzerine yazdıkları bilimsel yazıların yanında Yurt ve Dünya dergisinde diğer arkadaşlarının yayınladığı yazılara yer verilirken bu derlemede ırk kavramı bilimsel bir çerçeveyle incelenerek sosyolojik, antropolojik ve psikolojik yöntemlerle incelenmiştir. Cemgilin diğer derlemesi ise 1993 yılında yayınladığı Nazım Hikmetin Yaşadığı Adalet Dramı ve Açlık Grevi Olayındaki Gerçekler eseridir. Bu eserde Nazım Hikmetin hayatının tartışma konusu olduğu bir süreçte hakkında yapılan asılsız iddialara cevap vermek amacıyla bu derleme kitabı oluşturulmuştur. Nazım Hikmetin hayatı hakkında gerçekleri ortaya koymak için hazırlanan bu derlemede Kemal Sülker, Abdülkadir Meriçboyu, Atilla Çoşkun ve Adnan Cemgilin yazılarından oluşturulmuştur.

Aydınlar içerisinde yer aldığı toplumdan ve bu toplumun geçtiği süreçlerden etkilenirler. Bu etkilenme ile birlikte aydınlar içerisinde bulunduğu topluma karşı sorumluluk hissederken bu sorumluluk sebebiyle topluma faydalı olacak işler içerisinde bulunurlar. Bu aydınlarımızdan olan Adnan Cemgil yaşadığı süreçte Birinci ve İkinci Dünya Harbi, Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu gibi büyük olaylara tanıklık ederken bu süreçte Türk milletinin yaşadığı sorunlarla büyümüş ve ömrü boyunca buna çareler aramak için çağdaşlıktan, akılın ve bilimin yolundan ayrılmamıştır.

Türk toplumunun en buhranlı döneminde yaşayan Cemgil yaşadığı bu süreçte barış, demokrasi ve bağımsızlık ideallerinden asla vazgeçmemiş ve Türkiyenin aydınlanma sürecine katkı sağlamaktan asla geri durmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin yirminci yüzyılındaki tüm olaylarına tanıklık eden öğretmen, çevirmen ve yazar kimlikleriyle tanınan Adnan Cemgil, Cumhuriyetin ulusal değerlerini benimseyerek yeni nesillere aktarılmasına büyük katkılar sunmuştur. Yaşadığı süre boyunca Türk İnkılabının en önemli mimarı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan ayrılmayan Adnan Cemgil, Türk toplumunun refaha, huzura ve barışa kavuşması için yaşamı boyunca aydın olmanın sorumluluklarını  taşıyarak 21 Kasım 2001 tarihinde hayata veda etmiştir.

Türk modernleşmesi üzerine çalışmalar yürütmüş Adnan Cemil Bey (Adnan Cemgil) 1909 yılında İstanbulun Fatih ilçesinde doğmuştur. Annesi ev işleriyle meşgul olurken babası Cemil Bey Ticaret-i Bahriye Mahkemesinde zabıt katibi olarak görev yapmıştır. Adnan Cemil Bey’in büyükbabası ise Osmanlı Döneminde dış ülkelerle ticaret yapan hayriye tüccarı Çankırılı Hacı Ali Efendidir. Onun köşkünde doğan Adnan Cemil Bey Birinci Dünya Savaşı sonrası büyükbabasının ölmesi ve ekonomik durumlarının kötüye gitmesi sebebiyle ailesiyle birlikte Kızıltoprak’a taşınarak çocukluğunu burada geçirmiştir.

Osmanlı Devleti’nde siyasi ve toplumsal dönüşümlerin hızlı yaşandığı bir süreçte; Meşrutiyet yıllarında doğan Adnan Cemil Bey, Osmanlı Dönemi’nin değişimine ve çöküşüne tanıklık ederken İstanbulun işgalini yaşamış, Kurtuluş Savaşı’nı görmüş ve aynı zamanda yeni Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasına şahitlik etmiştir. Henüz 10 yaşındayken, milli kahraman ilan edilen Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin işgale karşı milli bir gösteriye dönüşen cenazesine katılması, kahrolsun venizelos, Kahrolsun Rumlar, Yaşasın Türkler! diye bağırdığı için  İngiliz askerlerinden şiddet görmesi, dayısı ve teyzesinin eşinin Müdafa-i Milliye gibi milli direniş için kurulan derneklerde görev alan kişiliklerle çocukluğunu geçirmesi onun vatan ve millet sevgisiyle yetişmesinde önemli roller oynamıştır.

Babası Cemil Bey’i 1920 yılında erken yaşta kaybetmesiyle Adnan Cemgil” olarak çağrılmaya başlanmıştır. Okul hayatını Kadıköy Mekteb-i Sultanisinde tamamlamış ancak İstanbulun işgaliyle okulu kapandığı için bir süre Yahudi mektebinde eğitimine devam etmiş ve sonra Kadıköy Rüştiyesini bitirip lise eğitimini bugünkü Kabataş Lisesinde tamamlamıştır. Özellikle işgal İstanbulunda geçirdiği çocukluk onun üzerinde derin izler bırakmış, onun vatan ve millet sevgisi henüz bu yaşlarda filizlenmeye başlamıştır. Bu anlamda Adnan Cemgil henüz lise yıllarında Yükseliş Yolu Derneğini kurmuş, üniversite yıllarında ise Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) içerisinde yer alarak arkadaşlarıyla Birlik dergisini yayımlamıştır.  Milli Türk Talebe Birliği’nin Bulgaristan’ın Razgrad şehrindeki Türk mezarlıklarının tahrip edilmesi sebebiyle başlatılan gösterilerde yer aldığı için gözaltına alınmıştır. Ancak MTTB içerisinde meydana gelen milliyetçilik ve turancılık üzerine başlayan ayrışma sırasında turancı grupların dergiye ve MTBBye hakim olmasıyla bu toplulukla bağını koparmıştır.

Adnan Cemgil lise yıllarında felsefeye olan ilgisi nedeniyle Darülfünunda felsefe eğitimine başlamıştır. Nazi Almanyası Döneminde Hitlerden kaçan bilim adamlarının bu süreçte Darülfünun da görev almasıyla onlardan ders alan Cemgil, faşizmin bilim adamları üzerindeki etkisine bu süreçte şahit olmuş ve hayatı boyunca ırkçılık ve faşizmin insanlık üzerindeki olumsuz etkisine dikkat çekmeye çalışmıştır. Cemgil üniversite mezuniyeti sonrası askerliğini yaptıktan sonra kısa bir süreliğine önce Devlet Demir Yollarında tercümanlık yaparken, ardından Ankara Erkek Meslek Öğretim Okulunda Felsefe öğretmeni olarak görev yapmıştır. Bu sırada üniversite yıllarından arkadaşı olan Nazife Hanım ile evlenmiştir.

Köklü bir aileden gelen Nazife Hanım’ın annesi Çemişgezekte yaşayan Akkoyunluların uç beylerinden bir ailenin kızı olurken, babası ağır ceza reisi olan ve Muğla IV. Kuvay-ı Milliye Başkanı olan Cemal Beydir. Nazife Hanım da Adnan Cemgil gibi vatan sevgisiyle büyümüş, vatan için hayatlarını tehlikeye atan insanların çevresinde yetişmiş bir kişiliktir. İyi bir eğitim alan Nazife Hanım İzmir Fransız Okulundan sonra İzmir Kız Lisesi ve sonrasında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümünü bitirdikten sonra Kız Meslek Yüksek Öğretmen Okulunda öğretmenlik görevini yürütmüştür. 1941 yılında Ankarada evlenen çiftin 1942 yılında Dumrul ve 1944 yılında Sinan adında iki çoçuğu dünyaya gelmiştir.

İkinci Dünya Savaşının devam ettiği yıllarda çıkarılan Yurt ve Dünya dergisiyle hayatında önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Cemgil Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi öğretim üyelerinden olan Behice Boran, Pertev Naili Boratav, Niyazi ve Mediha Berkes ile birlikte adını siyasette ve bilim alanında duyuracak olan Yurt ve Dünya dergisini yayınlamaya başlamasıyla dergi Ankara solunun” en önemli topluluğu haline gelmiştir. Yurt ve Dünya dergisi sanat, edebiyat, politika, sosyoloji gibi birçok bilimsel alanda içeriğin yayınlandığı sol eğilimli bir dergidir. Derginin ilk çıktığı yıllarda tüm dünyada faşizm hareketleri yükselirken faşizmin en büyük simgesinden olan Naziler, İkinci Dünya Savaşını önde götürürken, Türkiye bu durum karşısında yürüttüğü denge siyaseti nedeniyle Almanlara karşı yakın ilişkiler yürütmüştür. Türkiye’nin Almanya’ya karşı yakın ilişkiler yürüttüğü bu süreçte faşizme karşı demokrasiyi savunan, halkçılık ve inkılapçılığı öne çıkaran kapitalizm karşıtı bir yayın politikası sürdüren dergi kısa süre içerisinde tepkileri üzerine toplamayı başarmıştı. Özellikle ırkçılığa karşı yazılan yazıların en şiddetlileri Adnan Cemgilin kaleminden çıkmıştır. Cemgil yazılarının büyük bir bölümünde ırkçı düşüncelerin toplum içinde yayılmasını engellemek amacıyla  ırkçılığı savunanlara bilimsel değerlendirmelerle cevap vermiştir. Çünkü Cemgil, faşizm ve irticayı “tarihin çarklarını geriye doğru döndürmek” olarak nitelendirmiş, ilerleyen ülkelerin önünde yer alan en önemli iki engelin faşizm ve irtica olduğuna dikkat çekmiştir.

Yurt ve Dünyada dergisinin önemli bir figürü olan Cemgil arkadaşları tarafından “derginin yükünü taşıyan kişi” olarak tasvir edilirken, uzun yıllar derginin fikir ve düşünüş yönünü belirlemiştir. Dergi kimi zaman Marksist, bazen sosyalist bazen de komünistlikle itham edilirken derginin siyasi çizgisi yayınlandığı dönemde tartışıla gelen önemli konulardan biri olmuştur. Cemgil ise bu ithamlara karşı “hepimizin eğilimi var, sol idik ancak Marksist bir dergi değildik” diyerek dergide yapılan tahlil ve yaklaşımların Marksist olmasına rağmen asla komünist olmadıklarını altını çizmiştir. Barışı ve demokrasiyi savunduklarını ve komünist olmadıklarını dile getiren Cemgil’in bu ifadeleri Hitler Almanyasına sempati duyulan ve ırkçılığın rövaşta olduğu bir süreçte yayın hayatına başlayan derginin Türkçü-Turancı çevreler tarafından komünistlikle suçlanmasına engel olamamıştır.

Aslında Adnan Cemgilin fikirleri incelendiğinde milliyetçilik karşıtı bir görüşe sahip değil, aksine milliyetçiliği gerçek manada açıklığa kavuşturmaya ve tanımlamaya çalışan Türk aydınlarından biri olduğu görülmektedir. Bununla birlikte özellikle Cemgilin Yurt ve Dünya dergisindeki yazılarında Türk milletinin iyi hayat şartlarında yaşamasını sağlamak için mücadele ederek medeniyetler arasında layık olduğu yeri alması için çaba sarf ettiği göze çarpmaktadır. Onun milliyetçilik, batıcılık, demokrasi ve inkilapçılık hakkındaki fikirleri Atatürk’ün fikirleriyle aynı düzlemde yer alırken, onun Atatürk ilkelerine olan bağlılığı ve cumhuriyetin kurucu değerlerine olan saygısı dikkat çekmektedir. Bu anlamda Cemgil inkilapçılığı gelişmiş ve çağdaş bir toplum yaratılması olarak tasvir ederken ileri medeniyet için ileri bir tekniğe yani bilime ihtiyaç olduğunu vurgulamış, aynı zamanda ırkçılığın dünyayla entegre halinde olmanın önünden büyük bir engel olduğunu düşünmüştür. Bu düzlemde Cemgil, milliyetçiliğin Atatürk ilkelerinden olan inkılapçılıktan” ayrı olmadığını, o dönemde ortaya çıkan milliyetçiliğin ise cumhuriyet rejiminin içine girdiği ilerleme ve batılılaşma yolundan döndürülmeye çalışıldığına işaret etmiştir. Çünkü Cemgil milliyetçiliğin insanların yaşam tarzları, şekilleri ve renklerinden ibaret olmadığına değinirken bu farkların bir sosyal ayrılığa meydan vereceği, mesala sarışınları, esmerleri, güzelleri ve çirkinleri ayrı bir zümre oluşturarak milliyetçiliğin en önemli özelliklerinden biri olan birliğe” zarar vereceğinin altını çizmektedir. Bu noktada milliyetçiliğin önemli figürlerinden biri olan Ziya Gökalp hakkında övgü ile bahseden sözleri ve kendini onun fikirlerine uyan ve ona ihanet etmemiş bir kişi olarak tanımlaması ise Cemgil’in milliyetçilik anlayışını özetler niteliktedir.

Fakat Cemgil ve arkadaşlarının ırkçılık ve faşizm üzerine yazıları kısa süre içerisinde büyük tepkiler toplamıştır. Bunun üzerine Hasan Ali Yücel; dergiyi yayınlamaktan vazgeçin, yoksa bunlar (ırkçı-turancılar) benim kafamı yiyecekler diyerek” derginin kapatılmasını tavsiye etmiş ve Yurt ve Dünya dergisi böylece kapatılmıştır. Adnan Cemgil Yurt ve Dünya dergisi kapatıldıktan sonra Behice Boran ile birlikte 1945 yılında Ant dergisini yayınlamaya başlamıştır. Bunun yanı sıra Boran ve Cemgil Tan gazetesinde birlikte yazılar yazmaya başlamışlardır. Onların Tan gazetesindeki yazıları Adnan Menderes tarafından bir hürriyet ve demokrasi savaşı” olarak tanımlanmış ve muhalefet saflarında yer alan Menderes’in bu ifadeleri Cemgil’in bir muhalif olarak dikkatleri üzerine çekmesine olmuştur. Bu noktada Cemgil ve arkadaşları (Cemgilin de yakın çevresinde olan Behice Boran, Sabahattin Ali, Zekeriya ve Sabiha Sertel) Türkiyede çok partili hayata geçişin etkisiyle muhalif bir dergi olan Görüşler dergisi etrafında toplanmışlardır. Bu isimlerin yanında Cumhuriyet Halk Partisi ile görüş ayrılığı yaşayan Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Tevfik Rüştü Aras gibi siyasilerin yanında Halide Edip Adıvar, Aziz Nesin ve Sabahattin Ali gibi isimlerin de yer aldığı Görüşler dergisi, diktatörlüğe ve faşizme karşı olup demokrasiden yana olan herkesten yazı almayı kararlaştırmış, bu düzlemde dergi demokrasi davasında birleşenlerin ortak platformu olarak görülmüştür. Cemgilin ise tek bir sayı yayınlanabilen bu dergideki ilk yazısı ise yine faşizm üzerine olmuş ve bu yazısında Peyami Safayı düşünceleri ve kitabı hakkında sert bir dille eleştirmiştir. Ancak derginin kadrosu ve yazıları daha ilk günden dikkat çekerken derginin komünizm propagandası yaptığına işaret edilmesi Tan Matbaası’na yapılan saldırılardan Görüşler dergisin de hedef haline gelmesine neden olmuş ve  dergi kapatılmak zorunda kalmıştır.

Adnan Cemgil Tan Matbaası Olayları sonrası Görüşler dergisinin dağıtılmasıyla öğretmenlik görevinden alınmış ancak sonraki süreçte arkadaşlarıyla birlikte açtığı davayı kazanmış ve öğretmenlik mesleğine dönmüştür. Ancak yazmaktan geri durmayan Cemgil 24 Saat adlı gazetede çalışmaya karar vermesiyle birlikte öğretmenlikten istifa etmiştir. Bu gazete aslında Demokrat Partinin bir gazetesi olarak çalışmayı amaçlasa da Cemgil bu durum için “DP özgürlük mücadelesi veriyor. Ona destek olalım, gazeteye yazalım, ama hiç kimseye angaje olmayız” ifadeleriyle gazetenin amacını belli etmiştir. Gazetenin imtiyaz sahibi Mediha Berkes iken yazı işlerini fiilen idare eden ise Adnan Cemgil olmuştur. Ancak bu gazete Adnan Cemgil’in faaliyet gösterdiği diğer yayınlar gibi kısa süreli olmuş ve yalnızca 13 sayı çıkabilmiştir. 1948 yılına gelindiğinde ise Cemgil DTCFdeki görevlerinden alınan Pertev Naili Boratav, Niyazi-Mediha Berkes ve Behice Boran gibi işsiz kalmış, bu gruba gazeteleri kapatılan Zekeriya ve Sabiha Sertel de eklenmiştir. Ancak Cemgil diğer arkadaşları gibi yurt dışına çıkmayı düşünmemiştir. Bunun yerine Behice Boran gibi Türkiyede kalarak geçimini sağlamak amacıyla çeviri yapmaya başlarken bir yandan da gündelik işlerde çalışmış, hatta bakkal dükkanı bile açmıştır.

14 Mayıs 1950 seçimleri Türkiyede büyük değişimlerin yaşanmasına neden olurken geçmişte Cemgil ve arkadaşlarının desteklediği Demokrat Partinin iktidara gelmesi düşünülenin aksine Türkiyede sol” çevrelerin geçmişe nazaran daha da baskı altında kalmasına neden olmuştur. Bunun ilk sinyalleri ise henüz iktidarının ilk yılında DPnin Koreye Türkiyenin asker gönderme kararına karşı gösterilen Cemgil ve arkadaşları tarafından kurulan Türk Barışseverler Derneği aracılığıyla verilmiştir. Behice Boran başkanlığında kurulan bu cemiyette Adnan Cemgil derneğin Genel Sekreteri olarak görevlendirilirken bir dilekçe hazırlanarak; Koreye 4500 kişilik bir askeri kuvvetin gönderilme kararına itiraz edilerek bu kararın Türk ve BM Anayasası’na aykırı olduğu için kararın iptali istenmiştir. 24 bin adet bildiri basılarak bu karar protesto edilirken derneğin kurucuları asker gönderme kararının Türk milletinin menfaatine değil de Amerikan Hükümeti yararına olacağı için karara karşı çıkılmış, Türk milletinin dünya barışına olan bağlılığına dikkat çekilmeye çalışılmıştır. Ancak dağıtılan bildiri sebebiyle derneğin üyeleri milli menfaatlere aykırı beyannameler yaymaktan” suçlanıp tutuklanmıştır. Tutuklanma sonrası Boran ve Cemgilin polis tarafından evleri aranarak “ komünistliğe ait evrak ve vesaik” bulunduğu iddia edilmiştir. Bu sebeple Cemgil bu süreçte 6 ay Ankara ve 7 ay da Nevşehir cezaevinde yatmıştır. Bu durum eşi Nazife Hanımı da etkilemiş ve Adnan Cemgilin uğradığı politik baskılar Ankarada öğretmenlik yapan Nazife Hanıma yönelerek onun Yozgat Lisesine sürülmesine neden olmuştur. Ancak bu ayrılık uzun sürmemiş ve 6-7 Eylül Olaylarından sonra Nazife Hanım öğretmenlikten istifa ederek İstanbula gelmiştir. Bu süreçte Adnan Cemgil Evren Yayınlarını kurup ve ansiklopedi yayınlamaya başlarken Nazife Hanım ise Sarıyer Ortaokulu ve Ermeni Lisesinde görev yapmaya başlamıştır.

Cemgilin siyasete atılması ise 1961 Anayasasının doğurduğu özgürlükçü ortam nedeniyle kurulan Türkiye İşçi Partisi ile olmuştur. Eşi ile birlikte 1962 yılında partiye dahil olan Cemgil, partinin Yürütme Kurulu ve Genel Yönetim Kurulunda görev yaparak Atatürk’ün altı ilkesine sol bir yorum katan TİPin Bursa adayı olmuş, ancak seçilememiştir. Her ne kadar kamuoyunda 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükçü ortam oluşsa da TİP çoğu zaman sert propaganda ve saldırılara maruz kalmıştır. Bunun en büyük nedenlerinden birisi ise TİPe yöneltilen komünizm savunucusu ve komünist Rusyadan yönetildiği” iddiaları olmuştur. Komünizm ve Rusyaya karşı bu dönemdeki olumsuz imge ise Türkiyenin NATOnun önemli bir ittifakı olmasıyla hız kazanmıştır. TİPin ise Batı bloğu ve NATO ittifakı eksenli politikayı eleştirmesi sebebiyle siyasette bir izolasyona uğrarken eleştiri oklarının hedefi olmuştur. Adnan Cemgil 1968 yılı Senato seçimlerinde ise Bursaya göre sola daha yakın olan Zonguldaktan seçimlere girmiş, ancak yine kazanamamış tekrardan Genel ve Merkez Yönetim Kurullarında görev yapmıştır.

Fakat 1969 yılı genel seçimlerinde de siyasi olarak bir varlık gösteremeyen TİP, 12 Mart Askeri Muhtarısıyla kapatılınca Cemgil yargılanmadan partiden ayrılmış ve siyasi hayatını sonlandırmıştır. Adnan Cemgilin siyasetten uzaklaşmasının bir diğer önemli sebebi ise oğlu Sinan Cemgilin öldürülmesi olmuştur. Babası gibi siyasetin içinde yer almak isteyen Sinan Cemgil Orta Doğu Teknik Üniversitesinde eğitimini sürdürürken bazı fikir klüplerine üye gençlerle birlikte farklı örgütler içerisinde bulunmuştur. 68 kuşağının Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan gibi sembol isimlerinden olan Sinan Cemgil banka soyma, ABDli askerlerin kaçırılması, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu adı altında giriştiği illegal faaliyetler gibi olaylar nedeniyle emniyet güçleri tarafından hakkında yakalama kararı çıkartılmıştır. Bu sebeple Kahramanmaraş’ın Nurhak ilçesinde saklandığı sırada emniyet güçleri ile girdiği çatışma sonucu öldürülmüştür. Oğlunu kaybeden ve büyük bir acı yaşayan Adnan Cemgil bu olayın da etkisiyle politik hayatını sonlandırmıştır. Bu anlamda Adnan Cemgil politik hayatından çok Türk modernleşmesine verdiği katkılarla tanınmıştır. Cemgil Batı’da bilgi ve birikimin Batı’yı günümüzdeki duruma getirdiğini, Batı medeniyetlerinin Ortaçağ karanlığını devirip kendilerine yeni bir medeniyet yolu açan hamlelerinin Türk milletinin de ileriliği için de kabul edilmesi gerektiğini düşünmüştür.  Bu anlamda Batı hayranlığından ziyade Batı’da iyi olanın alınması gerektiğine değinen Cemgilin batıcılık hakkındaki görüşleri Atatürk ile aynı paralelde olurken Atatürk’ün memleketler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve bir milletin gelişmiş için de bu tek uygarlığa katılması gerekir” sözleriyle aynı anlama gelen Türk milletinin ileri bir medeniyet seviyesine yükselmesi için gerekli adımlar atıldı. Bu medeniyet Garp medeniyetinden başka bir şey değildi” sözü onun cumhuriyetin kurucu değerlerine karşı bakışını ortaya koymaktadır.

Cemgile göre cumhuriyet inkılabının getirdiği en köklü fikirlerden birinin Batının kaynaklarına giderek yeni düşünüşün pınarlarından alınan özle yeni Türk bilgi ve sanatını kurmaktır. Cemgil Batı’ya olumsuz bakanları ve bu konuda yazılanları da tenkit etmiştir. Tenkitin önemine dikkat çeken Cemgil, Batı’nın medeni uygarlık seviyesine yükselmesinde tenkitin önemli bir yer tuttuğunu ve bu nedenle de inkılabın yarısının tenkitten oluştuğunu işaret etmiştir. Bu anlamda sosyolojiden tarihe, siyasetten ekonomiye kadar her alanda yayınlanan mecmua ve kitapların tenkidi konusunda yaptığı değerlendirmeler ise onun çeşitli müspet bilimler hakkında sahip olduğu bilgi ve birikime işaret etmiştir. Bu yüzden Cemgil yazılarında Sanayi Devrimi, Fransız İhtilali, Rönesans ve Reform gibi tarihi aşamaları ayrıntılı bir şekilde çözümleyip tenkit ederken aynı zamanda Atatürk ilkelerinden olan İnkılapçılığın önemine dikkat çekmiştir.

Atatürk’ün inkilapçılık anlayışına uygun olarak Türkiyede çağdaş kültürün temellerine inmek amacıyla kültür reformlarını hızlandırmak ve Cumhuriyet modernleşmesine katkı sağlamak amacıyla Hasan Ali Yücelin bakanlığı zamanında yapılan hamlelere diğer aydınlar gibi Adnan Cemgil de büyük katkılarda bulunmuştur. Özellikle Platonun Epinomis ve Menon, Diderottun Görenlerin Yararına Körler Hakkında Mektup, Konuşmalar, Kaderci Jacques ve Efendisi ve Rameaunun Yeğeni gibi 40a yakın eseri çevirerek Türk kültür hayatına sunmuştur. Yücelin Birinci Neşriyat Kongresinde bu konuya dair batı kültürünün bir parçası olmak için medeni dünyanın klasiklerinin Türkçeye kazandırılmasının önemine dair yaptığı konuşmalar etkisinde Tercüme Bürosu kurularak hümanist kültürü içeren dünya klasiklerinin listeleri hazırlanmıştır. Adnan Cemgil de yürüttüğü öğretmenlik mesleği dışında vaktinin çoğunu bu çevirilere harcamıştır. Onun yaptığı çevirilerin hepsi Fransızcadır. Cemgilin edebiyat, tarih, felsefe ve sosyoloji gibi farklı alanlardaki çevirileri onun çok yönlü bir aydın olduğunu gösteriyordu. Çünkü Çeviri sadece bir dökümanı ait olduğu dilden başka bir dile dönüştürülmesi değil, aynı zamanda çevirdiği eserleri önce hangi, çerçevede oluştuğunun yanı sıra mesajı kavrayarak onu başka bir sistemin koduyla doğru olarak ifade etmektir. Bu noktada Cemgilin farklı alanlardaki bu çevirileri bir aydın olma özelliklerini kendisinde barındırdığını göstermektedir.

Adnan Cemgil çevirdiği eserlerin yanında iki adet de derleme kitabı yayınlamıştır. Bunlardan ilki İlim Karşısında Irk Meseleleri adlı eserdir ve bu eserde Cemgil; Nazi Almanyası ve Türkiyedeki Turancı çevrelerin “üstün ırk” söylemlerini gündeme getirmesine karşı hiç bir ırkın bir diğerinden üstün olmadığını betimleyen bilimsel değerlendirmelere yer vermiştir.  Bu derlemede Muzaffer Şenyürek, Muzaffer Şerif Başoğlunun eserlerinde ırk üzerine yazdıkları bilimsel yazıların yanında Yurt ve Dünya dergisinde diğer arkadaşlarının yayınladığı yazılara yer verilirken bu derlemede ırk kavramı bilimsel bir çerçeveyle incelenerek sosyolojik, antropolojik ve psikolojik yöntemlerle incelenmiştir. Cemgilin diğer derlemesi ise 1993 yılında yayınladığı Nazım Hikmetin Yaşadığı Adalet Dramı ve Açlık Grevi Olayındaki Gerçekler eseridir. Bu eserde Nazım Hikmetin hayatının tartışma konusu olduğu bir süreçte hakkında yapılan asılsız iddialara cevap vermek amacıyla bu derleme kitabı oluşturulmuştur. Nazım Hikmetin hayatı hakkında gerçekleri ortaya koymak için hazırlanan bu derlemede Kemal Sülker, Abdülkadir Meriçboyu, Atilla Çoşkun ve Adnan Cemgilin yazılarından oluşturulmuştur.

Aydınlar içerisinde yer aldığı toplumdan ve bu toplumun geçtiği süreçlerden etkilenirler. Bu etkilenme ile birlikte aydınlar içerisinde bulunduğu topluma karşı sorumluluk hissederken bu sorumluluk sebebiyle topluma faydalı olacak işler içerisinde bulunurlar. Bu aydınlarımızdan olan Adnan Cemgil yaşadığı süreçte Birinci ve İkinci Dünya Harbi, Kurtuluş Savaşı, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu gibi büyük olaylara tanıklık ederken bu süreçte Türk milletinin yaşadığı sorunlarla büyümüş ve ömrü boyunca buna çareler aramak için çağdaşlıktan, akılın ve bilimin yolundan ayrılmamıştır.

Türk toplumunun en buhranlı döneminde yaşayan Cemgil yaşadığı bu süreçte barış, demokrasi ve bağımsızlık ideallerinden asla vazgeçmemiş ve Türkiyenin aydınlanma sürecine katkı sağlamaktan asla geri durmamıştır. Türkiye Cumhuriyetinin yirminci yüzyılındaki tüm olaylarına tanıklık eden öğretmen, çevirmen ve yazar kimlikleriyle tanınan Adnan Cemgil, Cumhuriyetin ulusal değerlerini benimseyerek yeni nesillere aktarılmasına büyük katkılar sunmuştur. Yaşadığı süre boyunca Türk İnkılabının en önemli mimarı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği yoldan ayrılmayan Adnan Cemgil, Türk toplumunun refaha, huzura ve barışa kavuşması için yaşamı boyunca aydın olmanın sorumluluklarını  taşıyarak 21 Kasım 2001 tarihinde hayata veda etmiştir.

Erkan AYDINLI

KAYNAKÇA

Süreli Yayınlar:

Cumhuriyet, 29 Temmuz  1950.

Cumhuriyet, 26 Temmuz 1950.

CEMGİL, Adnan, Görüşler, 1 Aralık 1945.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt: 1, Sayı: 3. Mart 1941.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt:1, Sayı: 5, Mayıs 1941.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt: 2, Sayı: 11, Kasım 1941.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt: 3, Sayı: 19, Aralık 1942.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt: 3, Sayı 24, 30 Aralık 1942.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt: 4, Sayı: 34, Kasım 1943.

CEMGİL, Adnan, Yurt ve Dünya, Cilt: 5, Sayı: 37, Ocak 1944.

Araştırma Eserleri:

AYDINLI, Erkan, “Türkiye’de Rus Düşmanlığının Amerika Ekseninde Anti-komünizme Evrimi ve Komünizmle Mücadele Dernekleri, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Bursa Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa, 2021.

BERKES, Niyazi, Unutululan Yıllar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2019.

CEMGİL, Adnan, Nazım Hikmetin Yaşadığı Adalet Dramı ve Açlık Grevi Olayındaki Gerçekler, Engin Yayıncılık, İstanbul, 1993.

ÇETİK, Mete, Üniversitede Cadı Avı: 1948 DTCF Tasfiyesi ve Pertev Naili Boratav’ın Müdafaası, Dipnot Yayınları, 2008, Ankara.

ÇIKAR, Mustafa, Hasan Ali Yücel ve Türk Kültür Reformu, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul, 1998.

DUMAN, Doğan, “Kore Savaşı ve Türkiye’de Savaş karşıtı Bir Örgütlenme: Türk Barışseverler Cemiyeti”, Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 39, 2019-Güz,

FEYZİOĞLU, Turhan,  Nurhak Dağlarından Sonsuzluğa Sinan, Ozan Yayıncılık, İstanbul, 2003.

GEVREK, Meltem Ağduk, “Yurt ve Dünya (1941-1944)”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1994.

ŞAHİN, Eren, “Cumhuriyet Döneminde Aydın Bir Öğretmen: Adnan Cemgil-Hayat ve Fikirleri”, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Ankara, 2020.

KOCATÜRK, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, 2005, Ankara.

Sözlü Tarih:

GEVREK, Meltem Ağduk, Adnan Cemgil ile Yaptığı Görüşmenin Ses Kaydı, 17.10.1993, Milli Kütüphane Yer No: FL CD 2010 DK 392.

 

 

21/11/2024 tarihinde https://ataturkansiklopedisi.gov.tr/bilgi/adnan-cemgil-1909-2001/ adresinden erişilmiştir

Benzer Yazılar